Atatürk'ün Bilim Üzerine Düşünceleri

14-04-2022 16:04
Atatürk'ün Bilim Üzerine Düşünceleri

ATATÜRK’ ÜN BİLİM ÜZERİNE  DÜŞÜNCELERİ

 

Atatürk, ‘Akıl ve mantığın halledemeyeceği mesele yoktur’ derdi. Ancak, O, aklın rehberinin bilgi, bilim olduğunu da yine kabul etmişti.

 

Tarihte uygar bir varlık olarak kalabilen kavimler, şüphe yok ki bilim hayatından nasibini almış bireylerden oluşan topluluklardır.

 

İnsan toplumlarının uzak ve yakın tarihlerinde, uygarlık eserleri, ancak kuramsal ve uygulamalı bilimlerin bilinmesi ve uygulanması ile mümkün olur. Bu gerçeği kabul etmiş uluslar tarihlerinde fikir hareketlerini besleyen bireylerinin topluluğu ile birer varlık haline gelirler. Uygar uluslarda, halkın kültürlü, okumuş yazmış olması esas olmakla beraber, asıl aydın kesimin o toplum içinde önemli ve sorumlu bir yeri vardır.

 

İşte Atatürk dönemini tarih içinde ve bugünkü hayatımıza etkisi bakımından incelediğimiz zaman, çeşitli cepheleri ile ele almak gerekmektedir. Çünkü uygarlık eserlerini vücuda getirenin, ulusun bütünü olduğunu kabul etmekle beraber, uluslara yol gösteren ve yöneten, tarih kamuoyu karşısında, büyüklükleri teslim edilmiş olan kişilerin önderlikleri, kolektif hisler ve başarılar üzerinde çok mühim rol oynamıştır.

 

Atatürk, Cumhurbaşkanı sıfatı ile "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” düsturunu söylemiştir. Bilimin yol göstereceğini, hayatı aydınlatacağını mürşit kelimesi ile ifade eden M.Kemal, acaba niçin bununla yetinmeyerek "en hakiki” sıfatını eklemek lüzumunu hissetmiştir?

 

Atatürk, herhangi bir konu ve fikir için, kesin hükümler çıkarırken lüzumlu olduğuna inandığı ve dikkati çekmeyi faydalı bulduğu yerlerde, böyle kuvvetlendirici ifadeleri daima kullanmıştır. İnsan bu cümleyi okur ve üzerinde düşünürken, mutlaka "en hakiki” kelimeleri üzerinde duraklamadan geçmeyecektir. "Mürşit” in en hakiki olanını arayacaktır.

 

M. Kemal’ in eğitim yaşamının kendisinde bıraktığı izler, pek derin olmuştur. O’nun ifadesine göre kuramsal olarak okuduğu derslerin daima uygulamasını göz önünde bulundurmuş ve onlardan bir yarar, bir sonuç bulmaya çalışmıştır. Fakat O, bütün hayatı boyunca bilgileri en büyük hazla dinlemiştir. Kendi okuduğu eserlerdeki fikirleri benimsemeden önce, onları kendi bilgi süzgecinden geçirir ve asıl özünü merhametle muhafaza etmesini bilirdi.

 

Atatürk, kendi yetiştiği devrin pozitif bilimlerini mesleki uzmanlığı bakımından bellediği zaman, berrak ve müspet bir görüşe sahip olabildiğini ve herhangi bir meseleyi matematiksel bir kesinlikle çözmeyi hedef tuttuğunu söylerdi. Ulusun modern teknik bilgilerle donanmış bireylere ihtiyacı olduğunda şüphesi olmayan Atatürk, uzmanlaşmanın önemini takdir ederek, hükümetinin yapıcı unsurlarına en çok değer vermiştir. Sosyal bilimleri, güzel sanatların her şubesi, Atatürk’ ün devlet başkanlığı zamanında, imkan nispetinde teşvik görmüştür. Fakat özellikle siyasi ve toplum bilimler, kendisinin bizzat meşgul olduğu konulardır. İşte bunun içindir ki, daima her yeni teoriyi izlemiş, eskileri de kıyaslamalar yapmıştır. 

 

Atatürk’ ün öngörülerine somut bir örnek 

 

Şimdi bu münasebetle, bu kitabımın sayfalarında yer alan ve Atatürk’ ün Ocak 1936’da bana dikte ettirdiği düşüncelerin, zamanımızda nasıl bir yön aldığını şu örnekle belirtmek isterim :

 

1 Ocak 1936 ... Gece 22.45 TRT haber bülteninde şu ifade okunuyor: 

 

France Presse Ajansı’nın bir haberine göre Venedik’in Saint Georges adasındaki Benedictus Manastırı laboratuvarlarında manastır rahiplerinden Pellegrino’nun yönetiminde, seslerin ayırımı esasına dayanan çok dikkate değer araştırmalar yapılmaktadır.

 

İtalya İçişleri Bakanlığı 1962’de başlanan bu çalışmaları kontrol etmektedir, fakat elde edilen sonuçlar henüz açıklanmamıştır.

 

Bununla beraber Saint Georges adasındaki bilim kurulunun geçmişe ait sesleri toplayacak elektronik araçlar meydana getirmeye çalıştığı sanılmaktadır. Bilginler özellikle Demostenes, Pythagoras ve Jül Sezar’ın söylevlerinden kendi sesleri ile parçalar elde etmeye çalışmaktadırlar.

 

Rahip Pellegrino, France Presse Ajansı’nın bir muhabirinin sorularına karşılık İçişleri Bakanlığı’nın yasakladığı gerekçesi ile bilgi vermekten ve çalışmaların hangi noktaya geldiğini açıklamaktan kaçınmıştır.

 

Radyo haber bülteni burada bitiyordu. Venedik’ te St. Georges adasındaki rahip Pellegrino’nun yönetimindeki bilim kurulu, geçmişe ait sesleri toplayacak! Şimdiden Demostenes’in, Jül Sezar’ın ve Pythagoras’ın kendi seslerini toplamaya çalışıyorlar... Bu haberi duyunca şaşırmıştım. Çünkü aynı günlerde, tam otuz yıl önce -1936 yılının yine ilk günlerinde idi- Atatürk’ün bana Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin açılış dersine ilave olarak yazdırdığı ve üzerinde el yazısı ile düzenlemeler yaptığı metinde aynı fikirler ifade edilmekte idi.

 

Tabiatta bilirsiniz ki hiçbir şey yok olmaz, ne bir ses, ne bir söz ne bir hareket...Olduğu çağ ne kadar eski olursa olsun bütün bu oluşlar oldukları andaki gibi tabiat içindedir. Bu dalgalanmada zaman ve mesafe mefhumu yoktur. Yarın bizi saran tabiat unsurları içinde binlerce ve binlerce sene evvel söylenmiş sözleri olduğu gibi toplayıp tespit etmek imkanına elbette varılacaktır. Tabiatın bugün için esrar dolu sinesine gireceği muhakkak görülen insan zekası, beklenilen hakikatleri ortaya koyacaktır.

 

Ve ilave etmişti ki Atatürk, "Bunu fakültenin açılış dersinde okuyacaksın. Çünkü tarih belgelerinin ilerideki keşifleri buna dayanacaktır. Her tarihi şahsın söylediği sözler toplanabilecek ve böylece biz onları kendi seslerinden ve sözlerinden dinleyeceğiz” diyordu.

 

Bu çok uzak bir gelecekte olacak bir keşfin benim ifadem olarak verilmesine cesaret edemeyeceğimi kendisine söylediğim zaman canı sıkılarak, "Bunlar bir gün olacaktır, görürsünüz, işitirsiniz” dedi.

 

Onun için 1 Ocak 1966 akşamı Ankara Radyosu’ndan işittiğim bu Bilim Kurulu’nun haberi bana bu sözleri hatırlattı. Aynı zamanda Atatürk’ ün sözleri kulaklarımda akisler yapıyordu. Onun yazdırdığı aynı metni hemen tekrar okudum. 9 Ocak 1936 Perşembe günü DTCF’nin açılış dersinde ben bunu okumaya kendimde cesaret bulamamıştım. Çünkü bunlar benim düşüncelerim değildi. O zaman okusaydım bilmem beni dinleyenler ne düşünürdü, ama herhalde bir hayalden bahseder gibi olacaktım. Gerçi Atatürk’ ün çevresinde çok çeşitli konular konuşulurken bu geçmiş zamandaki söylenen sözlerin de bir gün toplanabileceği, fakat bunların şimdilik birbiri içine girift olduğu söylenirdi. Ancak Atatürk bana bu konudaki düşüncelerini yazdırdığı zaman, bu keşfin ilim ve tekniğin ilerlemesi ile tahakkuk edeceğine kendisi inanmıştı. Bu otuz yıl içinde dünyada çok şeyler keşfedildi ve edilmekte, yalnız bu olayın aynı ayın ilk günlerine tesadüf etmesi beni bir hayli şaşırttı ve hatıralarımı tazeledi.

IdeaSoft® | E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.